ABİDİN TEKİN’İN KALEMİNDEN!
On dört yaşında, akranları Caferlerde, sinemalarda, halı sahalarda oynarken veya oynayanları elinde çikolatayla seyrederken...
Onlar askerî lise sınavlarına girerler
Mülakatlarda ter dökerler
Sağlık kurullarında ellerinde bir tomar evrakla koridor koridor koşuştururlar...
Sağlık kurulu derken, sağlık ocağına benzemez heyetler
Adamın gö(z)ünün deliğine kadar bakarlar
Hasta veya hastalıklı olmaya hakları yoktur
Koskoca insanlar bedelli için banka şubelerinde kuyruk yaparken, onlar küçük bir valize çamaşır çorap tıkıştırıp, anasının babasının sessizce arkasından el salladığı otobüse binerler bir gecenin yarısı
Ertesi sabah askerî lisenin kapısında alırlar soluğu
Lise dediysek, Hababam Sınıfı değildir zaar
Ya Işıklardır, ya Kuleli
Nizamiyeden geçerler, soğuktur okulun duvarları
Çarşıda gördüğün parlak düğmeli elbise ve kravatı vermezler hemen
Alırlar melbusatı, çuval gibi montu, ayakkabıyı botu, doğru koğuşa!
Artık rengarenk ışıklı, bilgisayar masalı, pamuklu yataklı, elbise dolaplı özel oda memlekette kalmıştır
Elli kişilik koca bir koğuş, saç dolap, umumî hela vardır yaşamında
Teneke bardağın güzel tarafı da var elbet...
Çayı sıcak tutar
Bir parça peynir,birkaç siyah zeytin lükstür, eğer mercimek çorbası çıkmadıysa
İlk gece ... Sakattır
Hasret ağlatır adamı ranzada sinsice
Deliksiz uyku haramdır
Ne tuvalete kalkanın gürültüsü biter, ne öksüren hapşıran biter
Sabah kalktığında güneşin doğmuş olduğu hiç görülmemiştir
Önce ondörtlük çocuklar uyanır, sonra güneş doğar
Kalın lise kitaplarının yanında, atlama, hoplama, zıplama ve mesleki eğitim cabasıdır öğretinin
Gece yarılarına kadar televizyon vesaire yoktur
"İzin verildiği kadar" şöyle bir yüzeysel bakılır, sonra yatağa
Eğitim amaçlı koğuş mutfak hela nöbetleri rutin faaliyetlerdir
Milli bayramlar tatil değildir
Aileyi görebilecekleri tek umutlu günler, Ramazan ve Kurban bayramlarıdır
Şehirlerarası otobüslerden aylar önce bilet alınır
Tıklım tıklım terminallere koşulur
Analar babalar öpülür, üç beş gün bayram izni göz açıp kapayıncaya kadar geçer
Sonra yine o valize anacığının yaptığı börekler çörekler vesaire konur ve okula dönülür
Tam dört ya da beş yıl böyle geçer
Ailelerini sadece iki dinî bayram izninde görürler
Kardeşleriyle kardeşçe yaşayamadan geçen dört yıl!
Sonra mezun olur ondörtlük çocuklar
Artık onsekiz olmuşlardır
İstikamet Kara Harp Okulu!
Dört ya da beş yıl da burada soğuk duvarların boyunu ölçerler
Daha olgun, daha alışkın ve daha sorumludurlar
Yine ders, yine eğitim, yine disiplin
Yazın kampa giderler okulca
Uçakla falan değil, trenle!
Kamp dediğim, mangal partisi değil, Urla Menteş'in bataklikları, tepeleri, ormanları, ağaçları arasında yaşam savaşını öğrenme sanatıdır
Yaşamlarının dört yılı da Harp Okulu'nun demir ranzalarinda geçer
Yaş artık ondört değil, yirmiikidir
Muazzam bir eğitim, muazzam bir disiplin, muazzam bir gayret ve çalışma süresi...
Yaklaşık on yıl!
İnsan hayatının en fırlama, en hırçın, en deli dolu ve en çılgın geçmesi gereken on yıl!
Vatan için, vatan uğruna feragat edilmiş, yaşanmamış on yıl!
Evlerinin yemek masasında on yıl boyunca O'na ait boş tutulan sandalyenin özlemden kaynaklı asapları bozduğu on yıl!
Bayram sabahları pencerelerden yolun gözlendiği on yıl!
Omuzunda yıldız olan bir avuç çocuğun kılıç çektiğini görüp, bu vatanın İlk cumhurbaskanını yad ettiklerine şahit olunca, "belki de o sarı yıldızın ağırlığından kaynaklanan sevinç çığlıkları olabilir bu feryad" denilseydi, olay bugün unutulmuş bile olurdu, bu kadar büyütülmezdi
On yıl öncesine dönersek, bu teğmenler muhtemelen 2013 veya 2014 duhüllüler
Yani cümle alemin fetoyla şapır şupur öpúştúğü yıllarda bu çocuklar, vatana sahip çıkmak için garajdan otobüslere binmisler, Kuleli'nin ya da Işıklar'ın yolunu tutmuşlardı
Geride gözü yaşlı bir baba, anne ve kardeş bırakarak
Eh o yıldızı Kemeraltı'dan almadılar elbet
Siyasetçiler anlamaz, bilmez bu gri yılları
Ama Savunma Bakanı bilir
Bilmesi lazım
Teneke bardaktaki çayın tadını unutmadiysa tabi